29 Kasım 2022 12:03

Millî Eğitim Bakanlığınca okullar arasındaki farklılıkları azaltarak eğitimde fırsat eşitliği sağlamak, öğretmenlerin mesleki gelişimlerini desteklemek, okul iklimini güçlendirmek ve eğitim kurumlarının bakım, onarım ve donatım ihtiyaçlarını karşılayarak eğitimin niteliğini artırmak amacıyla 16 Eylül 2021 tarihinde başlatılan ve çalışmaları tamamlanan "Temel Eğitimde 10.000 Okul Projesi" kapanış töreni, geniş bir katılımla Diyarbakır'da gerçekleştirildi. 
 
Kapanış törenine Millî Eğitim Bakanı Mahmut Özer'in yanı sıra Bakan Yardımcıları, Bakanlık bürokratları, UNICEF temsilcileri, 81 ilin millî eğitim müdürleri, okul yöneticileri, öğretmen ve öğrenciler katıldı.
 
Program, Diyarbakır'daki özel öğrencilerden oluşan 'Özel Sesler Korusu'nun verdiği mini konserle başladı.
 
Bakan Mahmut Özer, törende yaptığı konuşmada, 'Özel Sesler Korosu'nun verdiği konserin salondaki herkesi duygusal bir yolculuğa çıkardığını ifade ederek "O yüreği büyük özel yavrularımıza, gençlerimize, çocuklarımıza şükranlarımı arz ediyorum. İnşallah, bizler de onlara bir sürpriz yapacağız ve onları İstanbul'a davet edeceğiz. İstanbul'da 3 Aralık Dünya Engelliler Günü'nde onlarla birlikte o günü kutlayacağız." dedi. Özer, yakın zamanda şehit olan Ayşenur Alkan ve tüm şehit öğretmenleri rahmetle andı.
 
Bir ülkenin en kalıcı sermayesinin beşeri sermaye olduğunu anımsatan Özer, beşeri sermayenin niteliğini artırmada en önemli enstrümanın da eğitim olduğunu söyledi. Özer, şöyle devam etti: "2000'li yıllara geldiğimiz zaman Türkiye'deki resim hiç de iç açıcı değildi çünkü o yıllarda Türkiye'de beş yaştaki okullaşma oranı sadece yüzde 11 idi. Ortaöğretimdeki okullaşma oranı sadece yüzde 44 idi. Yükseköğretimdeki net okullaşma ise sadece yüzde 14 idi. Yani ilkokul hariç tüm kademelerde okullaşma oranları yüzde 50'nin altındaydı. OECD ülkeleri, yani bizim rekabet etmiş olduğumuz ülkelere baktığımız zaman o ülkelerin, eğitimin tüm kademelerinde okullaşma oranlarını 1950'li, 1960'lı yıllarda yüzde 90'ın üzerine çıkardığını görüyoruz. İşte son 20 yılda Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde tüm Türkiye'de bölge, şehir, ilçe ayrımı gözetilmeksizin yapılan seferberlik sonucunda, yirmi yıl gibi kısa sürede beş yaştaki okullaşma oranları yüzde 11'den yüzde 98'e, ortaöğretimdeki yani liselerdeki okullaşma oranları yüzde 44'ten yüzde 95'e, ilkokuldaki okullaşma oranı yüzde 99'un üzerine, ortaokuldaki okullaşma oranı yüzde 99'un üzerine ulaşmıştır. Son yirmi yılda eğitimin tüm kademelerinde, cumhuriyet tarihinde ilk kez okullaşma oranı yüzde 95'in üzerine çıkmıştır. Yani son yirmi yıl, beşeri sermayenin en verimli bir şekilde değerlendirildiği bir döneme tekabül etmektedir."
 
Özer, okullaşma oranlarındaki yükselişin yanı sıra üniversiteye girişteki katsayı uygulaması ile başörtüsü yasağı gibi antidemokratik uygulamaların kaldırıldığının ve seçmeli derslerin önemli ölçüde çeşitlendirildiğinin de altını çizerek eğitimde son yirmi yılda bir devrim yaşandığını, aynı zamanda eğitim sisteminin toplumun demokratik taleplerine duyarlı hâle geldiğini ve eğitimde sosyal politikaların uygulandığını vurguladı.
 
Ekonomik imkânı olmayan çocuklar için somut adımlar atıldı
Ekonomik imkânı olmayan ailelerin çocuklarının eğitime devam edebilmesi için şartlı olarak verilen yardımın on dokuz yıldan beri devam ettiğini anımsatan Özer, "Taşımalı eğitim imkânı sunuluyor, bir buçuk milyon öğrencimiz şu anda eğitim sisteminde ücretsiz yemek yiyor. Pansiyon, burs gibi eğitimde fırsat eşitliğini güçlendirmek için çok sayıda sosyal politika bu dönemde uygulamaya kondu." diye konuştu.
 
"Tüm gelişmelerin mimarı, her zaman eğitime bütçeden en büyük payı ayıran, eğitime her zaman pozitif ayrımcılık yapan Sayın Cumhurbaşkanımızdır." diyen Özer, "Buradan, Diyarbakır'dan kendilerine şükranlarımızı arz ediyoruz. Bizler de Millî Eğitim Bakanlığı olarak gelinen noktada eğitimimizi çok daha iyi noktalara taşımak, kalitesini arttırmak için üç noktaya ağırlık verdik." açıklamasın yaptı.
 
İlk olarak eğitimde fırsat eşitliğinin güçlendirilmesine önem verildiğini anlatan Özer, "Bunun için iki ana odak noktamız oldu. Birincisi okul öncesi eğitimin yaygınlaştırılmasıydı. Okul öncesi eğitim, okullar arası başarı farklarının kaynaklandığı yerdir." dedi.
 
Özer şunları söyledi: "Düşünün 2000'li yıllarda beş yaştaki okullaşma oranı yüzde 11. Yani yüzde 89'un okul öncesi eğitime erişimi yok. Okul öncesi eğitime erişenle erişmeyen arasındaki fark ne zaman ortaya çıkmakta? Okul başladığı zaman ortaya çıkmakta. Eğer eğitim sistemi bu farkı telafi edemezse o zaman avantaj, daha fazla avantajı, daha fazla dezavantajı üretmekte ve başarı farkını müthiş bir şekilde artırmakta. İşte eğitim sistemimiz aslında yıllardan beri bu okul öncesi eğitimdeki erişim kısıtlığından çekiyordu. 6 Ağustos 2021'de tüm Türkiye'de 2 bin 782 bağımsız anaokulu vardı.  
 
Biz bu projeyi başlattığımız zaman, 3 bin anaokulunu bir senede yapmak üzere yola çıktık ve Emine Erdoğan Hanımefendi'nin himayesinde projemizi başlattık. Amacımız neydi? Amacımız şuydu: Üç yaşındaki okullaşma oranlarını, dört yaş okullaşma oranlarını mümkün olduğu kadar ortalamasını yaklaştırmak. Beş yaş okullaşma oranını ise mümkünse yüzde 100'e ulaştırmak. Bu sabah rakamları aldım. Bir sene içinde 2 bin 321 bağımsız anaokulu yapmışız. 16 bin 100 ana sınıfı yapmışız. Normalde beş ana sınıfı, bir anaokuluna tekabül eder. Dolayısıyla 16 bin 100 ana sınıfı, 3 bin 220 bağımsız anaokuluna tekabül etmektedir. 2 bin 321'i de buna ilave ettiğimiz zaman, bir yıl gibi kısa sürede 5 bin 541 bağımsız anaokulu kapasitesi oluşturmuşuz. Millî Eğitim Bakanlığının yılda elliyle yedi arasında anaokulu yaptığı bir geçmişe baktığınız zaman gerçekten bu bir devrimdir. Devrimin yansımalarını rakamlardan da görüyoruz. Üç yaştaki okullaşma oranı yüzde 9'dan yüzde 16'ya, dört yaştaki okullaşma oranı yüzde 16'dan yüzde 37'ye, beş yaştaki okullaşma oranı yüzde 65'ten bir senede yüzde 98'e ulaştı. İşte bu mevcut yatırımlar, inşallah, devam edecek."

Gelir seviyesine bakılmaksızın ve ayrım yapılmaksızın tüm vatandaşların çocuklarının rahat ve ücretsiz bir şekilde eğitime ulaşması için fırsat eşitliği sunduklarını dile getiren Özer, eğitimdeki fırsat eşitliğiyle okullar arası imkân farklılığının azaltıldığını kaydetti. Özer, söz konusu "Temel Eğitimde 10 Bin Okul" projesinin çıkış noktasının bu olduğuna işaret ederek "10 bin okul değil, 39 bin okula dokunan bir noktaya taşındı." ifadesini kullandı.

Özer, 4 milyar liralık bu projenin en büyük faydalanıcısının Diyarbakır'daki okullar olduğunu belirterek Diyarbakır'daki okullara 500 milyonun üzerinde yatırım gönderildiğini söyledi.

 

"Mesleki eğitimdeki neticeleri Cumhurbaşkanımız tüm Türkiye ile paylaştı"

İkinci kritik dokunuşun mesleki eğitimde yaşandığını vurgulayan Özer, mesleki eğitimdeki katsayı uygulamasının Türkiye'nin kalkınmasındaki en büyük bariyerlerden biri olduğunu, kalkınmaya engel teşkil eden bu uygulamayı kaldırdıklarını anımsattı. Özer, "Bizim yaptığımız iki kritik dokunuş oldu. Dün de kabine sonrasında Cumhurbaşkanımız neticelerini tüm Türkiye kamuoyuyla paylaştı." dedi.

Özer, mesleki eğitim ile ilgili gelişmeleri şu sözlerle anlattı: "Bildiğiniz gibi mesleki eğitimde iki kanal var: bir meslek liseleri bir de mesleki eğitim merkezleri. Meslek liselerinde sektörü, tüm süreçlere dahil ettik, müfredatı birlikte güncelledik. İşletmedeki beceri eğitimlerini, öğretmenlerimizin işbaşı ve mesleki girişimlerini, eğitimlerini birlikte dizayn ettik ama istihdamda öncelikli bir meslek eğitimi inşası da kapı araladık. Meslek liselerinde ikinci yaptığımız şey, üretim kapasitesini artırmaktı. Döner sermaye kapsamındaki üretim kapasitesini artırmak. İşte bu attığımız adımlar kısa sürede meyvelerini verdi. 200 milyonluk üretim kapasitesinden -2022'deki hedefimiz 1.5 milyarlık üretim olmasına rağmen- 10 ayda 1 milyar 650 milyonluk üretime ulaştık. Öğrencilerimize dağıttığımız pay 80 milyon. 80 milyonu öğrencilerimize üretime yaptıkları katkı için dağıttık. 180 milyonu öğretmenlerimize dağıttık, yıl sonuna bu rakamlar çok daha yüksek rakamlara ulaşacak. Meslek liselerine ilk kez yüksek başarı diliminden öğrenciler gelmeye başladı. Meslek liseleri AR-GE merkezlerinde, araştırma geliştirme, fikrî mülkiyet çalışmaları yapmaya başladı. Meslek liseleri artık birbirleriyle rekabet ediyor. Yurt dışına ihracat yapıyor.

 

Asıl kritik hamleyi mesleki eğitim merkezlerinde yaptık. Mesleki eğitim merkezleri, haftada bir gün okulda eğitimin, diğer günlerde işletmede gerçek iş ortamında beceri eğitiminin alındığı yerler. Yani bizdeki geleneksel ahilik kültürünün olduğu, çıraklık, kalfa ve ustalık eğitiminin olduğu eğitim türü. 25 Aralık 2021'de Mesleki Eğitim Kanunu'nda çok kritik değişiklikler yaptık. O değişiklikten önce, tüm Türkiye'deki çırak-kalfa sayısı 159 bindi ve 2022 hedefimiz, 1 milyon çırak ve kalfaya ulaşmaktı. Dün Cumhurbaşkanımız tüm kamuoyuyla paylaştı. Geldiğimiz noktada çırak kalfa sayısı 1 milyon 100 bine ulaştı. Artık özellikle küçük ve orta ölçekli işletmelerin çırak-kalfa ve ustayla ilgili bir ihtiyaçları kalmadı. İnşallah, çok daha güçlü bir şekilde mesleki eğitimi desteklemeye, ülkemizin ekonomik kalkınmasındaki o itici güç olma fonksiyonunu yerine getirmesiyle ilgili desteklemeye devam edeceğiz. İşte bu yapılan güzel çalışmalar gerçekten yurt dışında da dikkat çekmeye başladı ve ilk kez OECD'nin Mesleki Eğitim Zirvesi, Türkiye'de toplanıyor. 1 Aralık Perşembe günü İstanbul'daki o zirvede, Türkiye'nin bu deneyimlerini, bu tecrübelerini tüm OECD ülkeleri ile paylaşacağız."

 

"2022 yılı için tüm hedefleri yıl bitmeden tamamlamış bulunuyoruz"

Özer, üçüncü önemli adımın öğretmenlerin mesleki gelişimleri ile ilgili yaşandığına işaret ederek bu noktada iki farklı yaklaşım sergilendiğini kaydetti. Özer, "Birincisi, öğretmenlerimizin kişisel ve mesleki girişimlerini çok boyutlu olarak desteklemeyi odak noktamıza koyduk çünkü biz biliyoruz ki öğretmenimizin ne kadar kişisel gelişimini desteklersek eğitim sistemimiz o kadar güçlü olur." değerlendirmesinde bulundu.

Özer, "Bakanlıktaki merkezî planlamadan, okul temelli planlamaya geçiş yaptık. Yani ilk kez okullara bütçe göndererek okulların kendi öğretmenlerinin eğitim ihtiyacını kendilerinin karşılamasının yolunu açtık. 2020'de bu ülkede öğretmen başına düşen eğitim saati sadece 44 idi. 2021'de 94 saate çıktı. 2022'deki hedefimiz 120 saatti. Şu anda geldiğimiz rakam, 205 saat. Yani şu kısa süre içinde, 2022 yılı için hedef koyduğumuz, okul öncesinden mesleki eğitime, oradan öğretmenlerin mesleki girişimine tüm hedefleri yıl bitmeden tamamlamış bulunuyoruz. Allah'a hamdediyorum. Tüm çalışma arkadaşlarıma şükranlarımı sunuyorum." diye konuştu.

Öğretmenlik Meslek Kanunu'na da değinen Özer, "Sayın Cumhurbaşkanımız, diğer konularda nasıl destek verdiyse Öğretmenlik Meslek Kanunu'nun çıkarılmasında da her zaman yanımızda oldu ve bizi destekledi. Kanun ile ilk kez 3600 hakkı öğretmenlere verildi. Bu ülkede ilk kez, bir meslek grubuna dair bir kanun ortaya kondu ve bu, öğretmenlerdi. O süreçte, üç dört ay troller devreye girdi. O süreç devam ederken o güzel yüreği büyük olan öğretmenlerimizin, şartları sağlayan öğretmenlerimizin yüzde 95'i sınava başvurdu. Sınava başvuran yüzde 95'in yüzde 99'u eğitimlerini tamamladı. Sonuç ne oldu? Yüzde 99 öğretmenimiz sınavına girdi. 24 Kasım'da da Sayın Cumhurbaşkanımız tüm öğretmenlerimizle sonuçları paylaştı. Öğretmenlerimizin yüzde 97'si başöğretmen ve uzman öğretmen oldu. Yani öğretmenlerimiz bir kez daha öğretmenlik yaptı, o manipülatörlerin hepsine bir kez daha ders verdi. 500 bin öğretmen vardı 2000 yılında bu ülkede. Şu anda 1.2 milyon öğretmen var. Ben de tüm öğretmenlerimize çok teşekkür ediyorum." açıklamasını yaptı.

Özer, "Kıymetli öğretmenlerimizle, tüm yöneticilerimizle el ele vererek Sayın Cumhurbaşkanımızın yakın zamanda açıklamış olduğu 'Türkiye Yüzyılı' vizyonuna sahip gençleri yetiştirmek için gece gündüz demeden yürüyüşümüze devam edeceğiz." sözleriyle konuşmasını sonlandırdı.

İlgili Fotoğraflar